Konusu: Bu filmde kahraman yok, herkes kötü. Vatikan, mafya, politikacılar tek bir amaçla birleşti. Samuray lakaplı gangster önderliğinde Ostia kıyısını Las Vegas'a çevirmek, büyük paralar kazanmak.
Yorum: Film Carlo Bonini ve Giancarlo De Cataldo'nun aynı isimli kitabından uyarlanmış ,politka ,mafya ilişkilerini gözler önünen seren başarılı bir İtalyan filmi. Tarzın meraklılarını da tatmin edecek düzeyde. 7/10
Konusu: Yaşanmış gerçek bir olaya dayanan filmde, 2010 yılında bütün dünyanın gözleri Şili'ye çevrilmiştir çünkü 100 yıllık bir altın - bakır madeni patlama sonrası çökünce, içindeki 33 madencinin 69 gün boyunca yeraltında mahsur kalır. Bir uluslararası kurtarma ekibi gece-gündüz demeden tuzaktaki adamların arkadaşları, aileleri, dünyanın önünde ve en önemlisi zaman tükenmeden madencileri kurtarmalıdır.
Yorum: Kadrosu ve gerçek hikayenin işlenişiyle madencilerin hayatta kalma mücadelesini anlatan güzel bir filmdi. Yaşanmış olması daha bir seyredilir kılıyor. 7,5/10
Ayrıntılı Bilgi: imdb.com/title/tt2006295 veya turkcealtyazi.org/mov/2006295/the-33
Konusu: Human bize, insanoğlunun derinliklerine inme fırsatını sunarken, dünyamıza dair görüntü ve hikâyelerle iki kanatlı bir tablo çizer. Kin ve şiddetle olduğu kadar aşk ve mutluluk aracığıyla da Human, bizleri başkalarıyla karşı karşıya getirirken kendi hayatlarımıza da götürür. En basit günlük hikâyelerden en ilginç masalsı hayatlara kadar değinerek, bizlerin aslında kimler olduğumuza, karanlık yanlarımız olduğu kadar güzel ve evrensel bir yanımızın da olabildiğine ışık tutar. Yeryüzünü, yani bizim Dünyamızın, belki de hiç görülmemiş en güzel yerlerine ait havadan görüntüleri ve opera tarzındaki müzikler eşliğinde Dünyamızın güzelliklerine tanıklık etme ve soluklanma fırsatı sunar. Human, insan koşullarına sıkı sıkıya bağlanmamızı ve varoluş sebebimizin ne olduğunun yansıtılmasını sağlayan bir film.
Yorum:Fransız fotoğrafçı, gazeteci ve film yönetmeniYann Arthus-Bertrand 'ın son belgeseli Human 'la insanlığa/insanlara fotografik görüntülerle farklı bir açıdan bakıyor. Belgesel dünyanın değişik coğrafyalarından bölge insanlarının kendi diliyle anlattıkları hikaye ve görüntülerden oluşuyor. Filmin yönetmeninin fotoğrafçı olmasından mütevellit çekilen görüntüler muhteşem. Sadece yaşadığımız çevre veya ülkede değil aslında kocaman bir dünyanın içinde bulunduğumuzu gerek anlatılanlarla gerek görüntülerle, insanların yokluk ve yoksulluklarıyla sade bir şekilde anlatan arşivlik bir belgesel olmuş.
Ayrıca kullanılan müzikleri de çok başarılı. İzlenmesini tavsiye ederim. 8/10
Konusu: İngiltere'de, kadınların oy kullanma haklarının olmadığı ve sosyal ortamda pek göz önünde bulunamadıkları dönemde, bu hakkı elde etmek için kadınların verdiği mücadele anlatılmaktadır. Başlarda barışçıl giden ortam, kadınların aldığı sert tepkilerle, giderek ciddileşir.
Yorum: Sadece kadınların değil, herkesin ders niteliğinde izlemesi gereken kadınların temel hak ve özgürlükleri için mücadelesini anlatan bir film. Gerçek olay ve kişilerin anlatıldığı ,o dönemin İngiltere 'sindeki kadınlara yapılan her türlü haksızlığa tanıklık ettiren başarılı bir yapım olmuş. Filmi diyalog ,oyunculuk ,akış ve teknik açıdan bakıp değerlendirmeye gerek yok. Zaten giriş, gelişme ve sonucuyla gayet güzel ve sade şekilde anlatılmış. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk 'ün her devriminde olduğu gibi kadınlara verdiği hakların ne kadar önemli olduğunu, o yıllarda bu kadar büyük kararlar almanın ve devrimin zorluğunu bir kez daha anlıyoruz. Fransa ve İtalya 'da 1946 'da İsviçre 'de ise 1971 'de kadına seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. Tabii bir de filmin günümüz boyutu var. Tüm bunları göz ardı edenlerin de izlemesini de dilerim.
Merak edenler için aşağıda Türkiye 'de kadınlara verilen ilk seçme ve seçilme hakları ile ilgili kısa bilgiler mevcut.
Belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı : 3 Nisan 1930
Köy muhtarı seçme ve seçilme hakkı : 26 Ekim 1933
Milletvekili seçme ve seçilme hakkı : 5 Aralık 1934
Konusu: Film, gizemli bir müfettişin, varlıklı bir aile olan Birling ailesini ve onların akşam yemeğinde misafirleri olan genç bir kadının intiharını araştırmasını konu ediniyor.
Yorum: Oyun yazarı John Priestley tarafından yazılmış, daha sonra tiyatro oyunu olarak sahnelenmiş, 1954 yılında ise filmi çevrilmiş bir yapım. Bu filmi de BBC televizyonu uyarlama olarak yeniden çevrimini yapmış. İzlerken bazen okuma hissi veren, zaman zaman da tiyatro izliyormuş gibi hissettiren konu ve kurgusuyla gerçekten güzel bir film. Hemen hemen tek mekanda geçmesine rağmen diyaloglardan hiç koparmadan filmin nasıl bittiğini anlamıyorsunuz.
Finali bağlanmamış gibi gelse de yazarın vermek istediği mesaja odaklanıldığında aslında daha iyi anlaşılıyor. Gücü, parayı, nüfuzu elinde tutan insanların ahlak anlayışları ve toplumdaki aşağılık davranışları üzerine yazılmış en iyi senaryolardan diyebilirim. Kesinlikle izlenmeli.
Ayrıca bu filmin "Bir Komiser Geldi" adıyla radyo tiyatrosu var. Eski günleri yad etmek isteyen YouTube dan dinleyebilir. 8/10
Konusu: The Boston Globe gazetesinde çalışanların, rahiplerin çocukları taciz ettiğine dair skandalı çözmeye ve bölgedeki Katolik kilisesinin de bu olayı örtmeye çalışmasının anlatıldığı film gerçek bir hikayeye dayanıyor. Asıl gerçeği araştıran gazetecilerin önüne, kilise çalışanlarından ve avukatlardan oluşan bir engel çıkar... Spotlight filmi 2015 Venedik ve Toronto film festivallerinde de yerini alacak.
Yorum: Rahiplerin çocukları taciz ettiğine dair skandalı ortaya çıkarmaya çalışan bir grup gazetecenin gerçek hikayesi anlatılıyor. Din ve taciz gibi bıçak sırtı bir konunun işlenmesi açısından başarılı buldum. Ama sanırım hikayeyi bire bir anlatma kaygısından olsa gerek ,fazlasıyla sade bir anlatım tercih edilmiş ve içinde geçen isimler ,olayların çokluğu takibi bazen zorlaştırıyor diyebiliriz. Mark Ruffalo hariç diğer oyuncuların performansı üst düzey değildi. Buna rağmen senaryosuyla bu yılın izlenmeyi hak eden filmlerinden.
6 dalda Oscara aday olan filmin En İyi Film ödülünü alamasa da 3.kez aday olan Ruffalo ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü rahatlıkla alabilir.
Not: Ülkemiz gazetecilerinin de bu filmi izlemesini dilerim.
Ayrıntılı Bilgi: imdb.com/title/tt1895587 veya turkcealtyazi.org/mov/1895587/spotlight
Konusu: Michael Punke'ın kaleme aldığı The Revenant: A Novel Of Revenge kitabından beyazperdeye uyarlanacak olan öykü, kürkleri için hayvanlar avlayan bir kuruluş için çalışan Hugh Glass adındaki bir tuzakçının, bir boz ayı tarafından ölümcül bir biçimde yaralandıktan sonra, kendi ekibi tarafından ölüme terk edilmesini anlatıyor.
Yorum:Di Caprio 'nun filmi son bir yıldır o kadar çok pazarlandı ve karşımıza çıktı ki seyrederken beklentimiz de buna göre büyük oldu. 12 dalda Oscar adayı olan film hakkında sanırım en çok merak edilen şey filmin olmasa da 5.kez aday olan Leonardo 'nun heykeli alıp alamayacağı. Daha önce aday olduğu The Wolf of Wall Street 'te konuştuğu cümle ne kadar çoksa bu filmde de bir o kadar az. Önümüzdeki günler de sonucu göreceğiz.
3 saate yaklaşan süresi ,zaman zaman konu dışı fotografik görüntüleri ve ayrıntılara boğulması ile sıkmıyor değil. Milyon dolarların harcandığı bu tarz filmlerde teknik ve görüntü olarak eleştiri tabii ki getirilmez ama bazı sahnelerin gereksiz uzunluğu izlerken sıkça fark ediliyor. Kısacası güzel kış ve doğa manzaraları, şartların zorluğu , Kızılderili ve beyazların savaşı, Di Caprionun ölüp ölüp intikam için dirilmesi hatta survivor vari azmi senaryonun vasatlığını aşamadı.
Ayrıca Tom Hardy nin oyunculuğu da başrol den aşağı değil. Beğenen veya sevmeyen olacaktır. 12 dalda Oscar adaylığına istinaden zaman yaratıp izlenir.
Filmin kürk satıcısı, avcı ve gezgin Hugh Glass'ın (1780–1833) hayatındaki gerçek bir olaydan esinlenildiğini de belirtmekte yarar var.
Konusu: Kimsesiz Adonis bir yetimhanede günlerini geçiren, aslında iyi bir çocuk olmasına rağmen kavgacılığı ile tanınan bir yetimdir. Bir gün babasını tanıdığını söyleyen bir kadın onu ziyarete gelir ve kendisini yetimhaneden çıkartmak istediğini söyler. Babasının resmi nikahlı ama artık dul eşi olan bu kadın Mary Anne Creed'dir; Adonis'in babası ise efsanevi boksör Apollo Creed'den başkası değildir! Üvey annesinin himayesinde gayet iyi bir yaşama kavuşan Adonis, önündeki tüm iyi yaşam fırsatlarına rağmen tek bir arzu ile yanıp tutuşmaktadır; babası gibi boksör olmak! Kendisine karşı gelenlere inat babasının en yakın arkadaşı ve rakibi olan Rocky Balboa'nın kapısını çalar.
Filmin başrollerinde Michael B. Jordan, Sylvester Stallone, Tessa Thompson, Phylicia Rashad, Tony Bellew yer alıyor. Yönetmen koltuğunda Ryan Coogler otururken, senaryo ise Aaron Covington'a ait.
Yorum:Rocky filmlerinin devamı diyebileceğimiz filmi meraklılarına tavsiye ederim. Keza içindeki bir kaç sahne önceki filmlere küçük de olsa gönderme içeriyor. Konu itibariyle güzel. Hatta son iki Rocky filminden daha iyiydi diyebilirim. Rocky'nin eski antrenörü Mickey gibi hasta olması , ona benzer beylik laflar kullanması dikkat çekiyor. Sanırım bir sonraki Creed 'in devam filmlerinde Rocky 'yi öldürüp Creed'i sürükleyecekler. Her zamanki gibi spor ve dramın iç içe olduğu eski filmlerin hatırına da olsa izlenebilecek seviyede ve kalitede olmuş yapımı tavsiye ederim. 7/10 Not: Bence filmde tek sırıtan şey 70 lik Sylvester Stallone nun yüzündeki kötü estetiğiydi.
Ayrıntılı Bilgi:imdb.com/title/tt3076658 veya turkcealtyazi.org/mov/3076658/creed
Konusu: Eşinin ölümünden sonra normal yaşamına geri dönmeye çalışan yaşlı bir adamı odağına alan filmde Robert De Niro ve Anna Hathaway başrolü paylaşmaktadır.
70 yaşlarında dul bir adam olan Ben Whittaker(Robert De Niro) emekli olmanın aslında sandığı gibi her şeyin paramparça olması demek olmadığını keşfeder. Oyuna geri dönmek için bir fırsat kollayan Whittaker, Jules Ostin(Anna Hathaway) tarafından kurulan ve işletilen moda içerikli bir İnternet sitesinde yaşlı bir stajyer olarak işe başlar.
Yorum:Senaryosuyla ,Robert De Niro'nun sempatik mimikleriyle sıkmadan izlettiren güzel bir film. Eski Pazar akşamı filmleri tadında olmuş. De Niro'ya da emekli haller yakışmış açıkçası. Ben tavsiye ederim. Vakit kaybı değil. 7,5/10
Filmin Konusu: Everest’e tırmanmakta olan iki ayrı dağcı ekibinin karşılaştığı yoğun kar yağışı, büyük bir felaketin habercisi olur. Kar fırtınası her zamankinden daha şiddetlidir ve herkes için büyük bir hayat mücadelesi başlamış olur. 1996 yılında Everest’te meydana gelen gerçek bir hikayeden konusunu alan filmin yönetmeni Baltasar Kormákur.
Film Yorum: Yaşanmış bir hikayeden alınan ,başlarda dağcılık ve Everest 'e niye tırmanılır? vb. info sahnelerden sonra heyecanı da dozunda tırmandıran güzel bir film. Görüntüler ve dağcıların mücadelesi NatGeo tadında izleyiciyi içine çekiyor. Bir de tabii bu insanlar da nasıl bir psikoloji veya zirve sevgisi var ki 60.000 Usd para verip yaşama şansının belki de %50 olduğu bir yolculuğa çıkıyorlar ? anlaması zor.
Dediğim gibi bu tarz yapımlara film değil daha çok belgesel-film gözüyle bakıldığında bence başarılı. 7/10
Filmin Konusu: Adam Jones, kariyeri uyuşturucu ve üstünlük taslayan davranışlarıyla mahvolmuş bir Şeftir. 3 Michelin Yıldızı kazanabilecek bir restoranın başına geçme düşüncesini kafasına koymuş ve kendisine çeki düzen vermiş bir şekilde Londra'ya döner.
Film Yorum: Filmdeki deyimiyle Restoran dünyasının kutsal kitabı Michelin 'nin 3.yıldızını almaya çalışan bir şefin öyküsü. Mutfak ve yemek temalı çok fazla film üretilmediğinden bu tarz filmleri sevenler için öneririm. Konunun işlenişi ve akışı iyi planlanmış.İzleyiciyi sonuna kadar götürüyor. Oyuncular başarılı. Mutfakta geçen bir sahnede Şefin agresif ve psikopat tavırları biraz sinir bozucu o kadar.
Bir de filmin içinde Michelin yıldızının kriterleri ,şefler için ne kadar önemli olduğu gibi kısa ayrıntılar da meraklısına mevcut. Dediğim gibi Mutfak, yemek, şef konulu filmleri sevenler bu yapımı da sevecektir. 7,5/10
Filmin Konusu: Bir çağ değişirken doğmuş olan bir kadın, geçirdiği bir kaza sonucu hiç yaşlanmamakla 'ödüllendirilir'. Yıllar boyunca insanlardan uzak, izole bir hayat süren kadın sonunda ölümsüzlüğünü kaybetmeye değecek bir adamla tanışır.
Film Yorum: Güzel bir aşk hikayesi ,biraz zaman yolculuğu, biraz masalsı, sonlara doğru romantizmin dozunu artıran bir film.
Diğer rollerinde olmasa da bu filmde Blake Lively'nin oyunculuğunu gösterdiği en iyi film diyebilirim. İlk yarım saati sıkıcıymış gibi gelse de sonrası ve sonlara doğru güzel bağlanıyor. 7,5/10
Filmin Konusu : Elliot Anderson (Kevin Costner), karısının bir araba kazasında ölmesiyle dul kalır. Elliot, kızı doğumda can verdiği için torunu Eloise (Jillian Estell)’i büyütür. Acısıyla baş etmeye çalışırken, Elliot’un dünyası, Afrikan Amerikan büyükanne Rowena (Octavia Spencer)’nın Eloise’in kendi kızını ölüme itmekle suçladığı bir uyuşturucu bağımlısı olan babası Reggie’ye verilmesini isteyince alt üst olur. Elliot kendisini bir anda velayet savaşında bulur ve ne pahasına olursa olsun torununu ilgisiz babasının eline vermeyecektir.
Film Yorum: Yaşanmış gerçek bir öyküden aktarılan Kevin Costner ve Octavia Spencer 'ın rollerinin hakkını verdiği ailece izlenebilecek bir dram filmi. Hikayesi sade ve karakterler gerçekçi olduğundan film sıkmadan izlettiriyor. Amerika da sıkça yaşanan zenci-beyaz çatışması bu kez velayet davası üzerine kurulmuş ve oyuncuların performansıyla film başarılı hale gelmiş. Bir kerelik de olsa izlenir. 7/10
Dizinin Konusu: Narcos gerçek hayat hikayesinden yola çıkılarak hazırlanıyor. Dizi dünya çapına yayılmış uyuşturucu şebekesini engellemeye çalışan kolluk kuvvetlerinin yaşadıklarını ve mücadelelerini anlatacak. 2015 ilkbaharında yayınlanması beklenen dizinin ilk sezonu 10 bölüm olacak.
Dizi Yorum: Kolombiya 'lı uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar 'ın hikayesini anlatan dizi ilk yayınladığı günden bu yana en çok izlenen diziler arasına girmeye aday oldu. Diziyi izlemeye karar verirseniz Pablo Escobar 'la ilgili internette çok kısa bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Ayrıca izledikleriniz çok abartılı veya kurgu gelmesin hepsi gerçek.
Biyografik olmasına rağmen hikayenin işlenişi, oyunculukları ve her bölümdeki dozunda aksiyonu ile izlemeye değer. Başlarda bir halk kahramanı olan bir adamın zamanla kişisel hırslarından ötürü bambaşka bir katile dönüşünü izleyeceksiniz. Breaking Bad ve türevi dizileri sevenler bu yapımı da efsane diziler kategorisine koyacaktır. İlk sezon 10 bölümden oluşuyor. Bir çırpıda bitiyor.
Heyecanla 2.sezonu bekliyoruz.
Pablo Emilio Escobar Gaviria Hakkında Kısa Bilgiler
- Tarihin gördüğü en zengin uyuşturucu kaçakçısıydı. Forbes dergisi tarafından dünyanın 7.zengini seçildi.
- Bir dönem kazandığı paraları lastiklemek için, ambalaj lastiklerine ayda 2.500 dolar harcadığı söyleniyor.
- 1000'den fazla insanın ölüm emrini vermiştir.
- 70 'li yılların sonunda Amerika 'yı kokainle tanıştıran Escobar uyuşturucu trafiğinin de %80'i onun payıydı.
- 1980'lerde dev bir uyuşturucu kartelinin sahibiydi. Kolombiya yoluyla ABD, Porto Riko, Meksika gibi ülkelerin uyuşturucu organizasyonunu bu kartel sayesinde yaptı. Hatta Asya'ya kadar uzandığı söyleniyor.
- Pablo Escobar'ın kendine ait askeri ordusu bile vardı.
- Kolombiyalı magazin dergisine oğlunun yaptığı açıklamaya göre saklandığı dağ evinde üşüyen kızını ısıtmak için 2 milyon dolar nakiti yakmıştır.
- Her polis kellesi için 3000 $ ödül koymuştur. O zamanlar 400'den fazla polis siviller tarafından sokaklarda öldürüldü. Pablo Escobar, saklandığı şehirde yerlilerine yerini söylememeleri karşılığında her kişiye çuvallarca para vermiştir.
- Ülkesinde bulunan 200 yargıç ve 1000’den fazla polis onun emriyle öldürüldü.
- Pablo Escobar, ilk uyuşturucu sevkiyatını gerçekleştirdiği uçağı evinin önüne bir hatıra olarak koymuştur.
- Kolombiya hükümetine, eğer kendisine af çıkartılırsa ülkenin dış borcunu kapatmayı teklif etmiştir.
Filmin Konusu: Cesur bir asker olarak tanınan Chris Kyle, yoğun savaş ortamının hüküm sürdüğü Irak’a silah arkadaşlarını korumak için gönderilir. Kyle gerçekten keskin bir nişancıdır ve isabetli atışlarıyla savaş alanında pek çok hayatı kurtarır. Cephede adeta bir efsaneye dönüşür. Ama şöhreti çok geçmeden düşman hatlarında da yayılınca, bu sefer kendisi hedef haline gelecektir... Öte yandan, her ne kadar profesyonel bir asker de olsa zihni, Amerika'da evde bıraktıklarıyla meşguldür...
Yönetmenliğini Clint Eastwood'un başrolünü ise Bradley Cooper'ın üstlendiği filmin senaryosu Chris Kyle, Scott McEwen ve Jim DeFelice üçlüsünün imza attıkları otobiyografik kitaptan yola çıkılarak Jason Dean Hall tarafından kaleme alındı.
Film Yorum: Amerikalılar bu tarz yaptıkları her filmde olduğu gibi bu filmde de "Biz Irak'a girdik ama sorun bakalım niye girdik" demişler. Filmi seyrederken kendi açılarından çokça politik mesaj ve resim veriyorlar. Yönetmen Clint Eastwood'un zaten sağ görüşlü olduğunu bilmeyen yok. Ben normal karşılıyorum.
Eğer bunları umursamadan seyrederseniz anlatılan askerin gerçek hayatını gayet iyi işlemişler. Biyografi ,Aksiyon türü için bu açıdan baktığımda keyifli izlenir kategorisinde. Ama çok irdeleyecekseniz biraz canınızı sıkabilir. 7,5/10
Filmin Konusu: Kavga ve şiddet dolu geçmişini geride bırakarak temiz bir sayfa açan Mitch (Doug Allen), 20 yıl önce yaptığı bir hatayı düzeltmek için eski günlerine geri dönecektir.
Film Yorum: İngilizlerin son yıllarda sıklıkla yaptığı çete ve suç filmlerinden bir tanesi. Konusu itibariyle sürükleyici sıkmadan izlettiriyor ama finali daha iyi olabilirdi gibi geldi. Başroldeki Harley Sylvester oyunculuğu iyi olmalı ki izlerken seyirciye aşırı antipatik ve itici bir karakter gibi geliyor. Eski bir suçlunun ,yeni bir çete elebaşısıyla olan mücadelesini anlatan yapım türün meraklılarını tatmin edecek düzeyde. 7,5/10
Filmin Konusu: Linda Sinclair (Julianne Moore) Kingston kasabasında İngilizce öğretmenliği yapan 40 yaşında bekar bir kadındır. Sade yaşamı eski öğrencisi Jason Sherwood’un (Michael Angarano) New York’ta senarist olmaya çalıştıktan sonra eve yani Kingston’a geri dönmesiyle beklenmedik bir şekilde değişir. Linda, babasının (Greg Kinnear) gerçekle yüzleşmesi ve hukuk bölümüne gitmesi için yaptığı baskılar sonucu sanatı bırakma kararı veren Jason’ın yazdığı oyunu drama öğretmeni Carl Kapinas’ın (Nathan Lane) yönetmenliği altında sergilemeye karar verir. Rahatlık alanının dışına çıkan Linda daha riskli adımlar atmaya başlar. Oyunla birlikte, ünü ve kariyeri tehlike altına giren Linda eski mükemmel hayatının kalıntılarında kendine bir çıkış yolu arar.
Film Yorum: Fazla beklentiye girmeden seyredilecek ve zaman geçirtecek bir film. İdealist bekar bir İngilizce hocasının başından geçen yer yer komik olayların anlatıldığı filmi Julianne Moore 'un oyunculuğu kurtarmış desek yanlış olmaz. Dediğim gibi klasik ABD filmlerinden ama boş zamanı doldurur cinsten. 7/10
Filmin Konusu: Brezilya'da geçen hikayede sekiz yaşındaki küçük Zezé'nin hikayesine konuk oluyoruz. Zezé şehir dışında bir kasabada, oldukça büyük ekonomik sıkıntılar çeken bir ailenin çocuğudur. Son derece hassas ve olgun olan Zezé'nin en sevdiği şey hayal gücüyle baş başa kalıp yeni hikayeler üretmektir. Yeni taşındıkları evde karşısına çıkan portakal ağacı ise tam anlamıyla sığınabileceği tek varlık olur. Karşısına çıkan zorlukları aşabilmenin tek yolu portakal ağacının dallarının altındadır; bu ağaç güvenebileceği, sırlarını, korkularını ve sevincini paylaşabileceği tek şey olmuştur artık.
Film Yorum: Jose mauro de vasconcelos 'un "Şeker Portakalı" adlı çocuk kitabından uyarlanmış Brezilya yapımı bir film. Hikayesinde anlatılan masumiyet, çocukluk, sevgi, şefkat temalarını izlerken filmin nasıl bittiğini anlamıyorsunuz. Kitabını çocukken okumuşlar için eminim daha etkileyici olacaktır. Küçük Zeze 'nin hikayesi 7 den 70 'e herkese hitap eden başarılı dramatik bir yapım. 7,5/10
Filmin Konusu : Kevin Costner'ın bir atletizm antrenörünü canlandırdığı 2015 yapımı Takipçi bir antrenör, küçük bir Kaliforniya kasabasının atlet takımını şampiyona yarışçısına dönüştürür.
Film Yorum: Gerçek bir hikayeye dayanması sebebiyle beklentim olan bir filmdi. Giriş ,gelişme ,anlatım ve filmin finali tatmin ediciydi. Zor yaşanan hayatların ardından gelen başarı hikayesi güzel anlatılmış. Oyunculuk anlamında takdire şayan bir durum yok ancak hikaye güzel. Final de izleyiciye kendini iyi hissettiren başarılı bir spor filmi olmuş. Kesinlikle tavsiye ederim. 7,5/10
Filmin Konusu: Yönetmenliğini David Leitch ve Chad Stahelski ikilisinin üstlendiği film; kendisini öldürmek için tutulan eski bir dostunun peşine düşen tetikçi John Wick'in intikam öyküsünü anlatıyor.
Yapılan klasik bir araba hırsızlığı, Rus mafyasının önemli adamlarından birinin oğlunun başını belaya sokacaktır. John Wick, emekliye ayrılmış bir tetikçidir. Emekliliğinin tadını çıkarırken karısının yakalandığı amansız hastalıkla hayatı altüst olur. Karısından kendisine kalan en değerli varlığı ve can yoldaşı köpeğidir. Ancak evine dalan üç gangster onu da öldürür. Gangsterlerden biri, mafya babası Viggo Tasarov'un oğlu Josef Tasarov'dur ve John'un daha önce birlikte çalıştığı bir adamdır. Artık kaybedecek hiçbir şeyi de kalmayan John Wick'in tek istediği intikamdır ve New York sokaklarında düşmanlarıyla nefes kesen bir kovalamacanın içine girer.
Film Yorum: Klişelerle ve aksiyonla dolu bir intikam filmi olsa da herhangi bir zamanınızı boş geçirmeyecek bir film. Bence fena değil. Çok ince eleyip sık dokumadan izlenir. ve unutulur. 7/10
